3 Mayıs 1944 – Türkçüler Günü
3 Mayıs 1944 – Türkçüler Günü
1. GİRİŞ
3 Mayıs 1944, komünist olarak bilinen Sabahattin Ali’nin Türkçülerin yolbaşçısı olan Hüseyin Nihâl Atsız’a açtığı hakaret davası ve bunun etkileri ile oluşmuş Türkçülerin başlattığı yürüyüş ve nümayişler sayesinde Türkçülüğün fikirden harekete geçmeye başlamasıdır.
Normal şartlarda unutulup gidebilecek bu nümayişler Falih Rıfkı Atay’ın başında bulunduğu Ulus Gazetesi öncülüğünde Tan, Vatan, Cumhuriyet, Son Posta, Son Telgraf, Halkın Sesi ve bunlar gibi sol görüşlü gazetelerin yürüyüş hakkında olumsuz yazıları olayları en uç noktaya taşımıştır. Irkçı Nazi Almanyası’nın da teslim olup yenilmesiyle İsmet İnönü, “19 Mayıs Nutku”nda ırkçılık aleyhine sözler söyler ardından da Türkçüler yavaş yavaş tutuklanmaya başlanır. Tutuklanmalar 7 Eylül 1944’te başlayacak Irkçılık-Turancılık davası içindir.
İşte karıştırılan gerçek buradadır. Ülkücülük dediğimiz Alparslan Türkeş’in başlattığı görüşü savunanlar son zamanlarda bu olayları karıştırmakta ve bugünü farklı adlarla anıp kutlamalar yapmaktadırlar. Türkeş, 7 Eylül 1944 Irkçılık-Turancılık davasında 23 Türk milliyetçisi ile gizli örgüt kurmak suçundan yargılanmıştır; 3 Mayıs 1944’le tek ilgisi ise ancak Atsız ile görüşüp sohbet etmiş olmasından ibaret olabilir.
3 Mayıs 1944’ü Atsız “Türkçüler Günü” ilan etmiştir. Ülkücülerin bugünü Türkçülük Günü, Ülkücüler Günü, Milliyetçilik Günü gibi anlamsızca adını değiştirmeye kalkması ve farklı bir özelliğe bürümeleri gereksizdir.
Türkçülük özünde Türk milliyetçiliği ve ırkçılığını barındaran millî bir görüştür. Ülkücülük gibi siyasi amaçlar uğruna iki fikrin sentezlenmesinden oluşmamıştır.
2. HAKARET DAVASI
2.1 Hakaret Davasını Başlatan Süreç
Başbakan Dr. Refik Saydam’ın 7 Temmuz 1942’de vefatı üzerine 9 Temmuz 1942’de başvekil seçilen Şükrü Saraçoğlu, yaklaşık bir ay sonra 5 ağustosta kabinesinin programını okurken: “…Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir…” gibi cümleler kurarak Türkçü olduğunu dile getirir.
Aradan 1,5 yıl kadar geçmesine rağmen ne Türkçülere imkan sağlanmış ne de komünistliği kesin kişilerin görevlerine son verilmiştir. Ayrıca Türkçülere karşı hakaretler edip nümayiş, propagandalar düzenleyen bu şahıslar, devlet tarafından görmezden gelinmeye devam edilmiştir.
Hüseyin Nihâl Atsız ise bunları görüp kendisine ait Türkçü bir dergi olan Orhun Dergisi’nde yayınlanmak üzere başbakana olayları anlatan ilk açık mektubunu “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye Açık Mektup” ve bazı komünistleri deşifre ettiği diğer mektubunu “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye İkinci Açık Mektup” adlarıyla kaleme alır.
2.2 Açık Mektupların İçeriği
2.2.1 “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye Açık Mektup”
- Neden bu mektubun başbakana hitaben yazıldığını açıklar ve Türkçülere hâlen daha önem verilmediğini söyler.
- Komünistlerin, kanunlar ve milliyetçilikle bağdaşmayan bazı hareketlerini anlatır. Bunlar:
- Baltacıoğlu İsmail Hakkı’nın Eminönü Hâlkevi’nde yaptığı konferansın sol tarafına oturan komünistlerin, konferansçının sözlerini kesecek derecede gürültü, alkış, tezahüratlarıyla bu kişilere konferans sonu gelen polislerin hiçbir müdahalede bulunmamaları,
- İstiklâl Marşı okunurken ayağa kalkmayıp saygısızlık etmeleri,
- Bir erkek lisesinde Türkçülük ile alay eden tarih öğretmeni,
- Bir kız ortaokulunda Türklüğe kin kusan başka bir tarih öğretmeni.
- Başka bir paragrafta komünist fikirlerin lise ve üniversitelerde arttığından hatta dergi çıkarıp bedava dağıtmak gibi faaliyetlerde bulunmaya başladıklarından söz eder.
- Mektubun sonunda ise yazdıklarının kaale alınıp alınmamasına bağlı olarak ikinci bir açık mektupta devlet kademelerindeki komünistleri deşifre edeceğini açıklar.
Bu açık mektup Orhun Dergisi’nin mart ayında çıkan 15. Sayısında yayınlanır.
Bir ay sonra ise derginin 16. sayısında “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye İkinci Açık Mektup” yayınlanmıştır.
2.2.2 “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye İkinci Açık Mektup”
- İlk mektubun Türkçü çevrelerce iyi karşılandığını ve yazı hürriyetinin varlığından bahseder.
- Anayasaya göre komünizm fikrinin ülkede yasak olduğunu belirterek bazı kişilerin komünistliğini gizleyerek ve birbirlerini destekleyerek yüksek mevkiler elde ettiğini söyler ve Maarif Vekâleti’ne yani Milli Eğitim Bakanlığı’na sızmış kişileri ele vermeye başlar:
- Milli Eğitime Bakanlığı’na bağlı Dil Kurumu üyelerinden ve Ankara’da ki Devlet Konservatuvar öğretmenlerinden Sabahattin Ali’nin 1931’de Konya’da, İsmet İnönü ve rejim hakkında yazdığı hakaret içerikli şiirden hapis yattığını ve komünistliğini,
- Ankara’da ki Dil Fakültesi’nde Folklor doçenti Pertev Naili Boratav’ın Almanya’da ki tahsilinin komünistlik gerekçesiyle yarım kaldığı ve Türkiye’ye dönünce bazı milletvekilleri sayesinde bu mevkiye geldiğini,
- İstanbul Üniversitesi Pedogoji Enstitüsü’nün başındaki Prof. Sadrettin Celâl’in Moskova’da ki bir komünist kongresine Türkiye mümessili olarak katıldığı ve Türkiye’de yaptığı bazı hareketlerini,
- Ankara’da ki Dil Kurumu üyelerinden ve CHP’den bir dönem milletvekili olmuş Ahmet Cevat’ın Rusya’ya kaçmasından ve Trabzon’da linç yiyen 16 komünisti korumak amacıyla Rus komünistlere mektup yazarak Sovyet Rusya’sını Türkiye’nin iç işlerine müdahale için çağırdığını yazar.
- Daha sonra ki paragraftaysa Boğaziçi Lisesi’nde son sınıf öğrencisi Doğan Aksoy’un Rusya’ya kaçarken yakalandığı hâlde babasının nüfuzlu bir Kars valisi olması sebebiyle serbest bırakıldığını ifade eder.
- Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir gaflete düştüğünü söyleyerek bu komünistlerin görevden alınmasını ve mümkünse Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel’in istifa etmesi gerektiğiniden bahsederek mektubunu bitirir.
2.3 Sabahattin Ali - H. Nihâl Atsız Davası I. Duruşma (26 Nisan 1944)
Atsız’ın şahsi iki düşmanı olan Hasan Ali Yücel ve Falih Rıfkı Atay bu fırsatı değerlendirip Sabahattin Ali’ye dava açması için istekte bulunurlar. Bunu Sabahattin Ali Orhan Şaik Gökyay’a anlatmış ancak mahkeme tutanaklarına bu bilginin eklenmediğini görüyoruz.
Dava açıldıktan sonra ilk duruşma 26 Nisan 1944 günü Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlar. Davanın yargıcı Saffet İnan, savcısı ise Hadi Tan’dır. Mahkeme salonu ve koridarları Türkçü gençlerle tıklım tıklım dolmasından dolayı oturum öğleden sonraya alınmıştır.
Atsız’ın avukatları Rasih Yeğengil, Ferruh Ağan ve Hamit Şevket İnce’dir. (Bu avukatlardan H. Şevket İnce son duruşmadan bir gün önce Ulus ve Tan gazetelerinin etkisiyle Atsız’ı savunmaktan vazgeçmiştir.)
Savcı hazırladığı iddianamesinde, Atsız’ın Sabahattin Ali’ye “vatan haini” demesinden dolayı Türk Ceza Kanunu’nun 480. maddesinin 3. fıkrası ve matbuat kanununun 47. maddesi yoluyla Türk Ceza Kanunu’nun 482. maddesinin son fıkrasına göre cezalandırılmasını ve 1000 lira tazminat ödemesini ister.
Yargıç ilk sözü Sabahattin Ali’ye vermiştir. Sabahattin Ali, Atsız’ın vatan haini demesi onur ve şerefini kırdığını ve Atsız’ın bu hakaretinin ilk olmadığından bahseder. Hapis yattığı süreler için de o zamanlar iftiraya uğradığını söyler.
Atsız buna karşın, sözlerini sadece Sabahattin Ali’ye değil Türkiye’yi batırmaya çalışan hain kesime yani komünist topluluğuna yazdığını ve açık mektubunda başbakana bu kişiler hakkında gerekli işlemin yapılması gerektiğini hatırlattığını ifade etmiştir.
Atsız’ın avukatlarından H. Şevket İnce ise bu davanın hakaret davası olmadığını fikirlerin çarpıştığı bir dava olduğunu söyleyerek Sabahattin Ali’ye ihanetini ispat edelim mi diye sormaktadır.
Sabahattin Ali’nin bu sözler karşısında susması davayı 3 Mayıs 1944’e erteletir.
2.4 İlk Duruşma Sonrası Yaşanan Bir Olay
Duruşmadan bir gün sonra yani 27 Nisan 1944’te bir grup Türkçü gencin dava hakkında konuştukları esnada tesadüfen oradan geçen Sabahattin Ali’nin sözlü sataşması üzerine dayanamayan Osman Yüksel Serdengeçti, Sabahattin Ali’ye yumruk veya tokat atmış ya da atmaya çalışmıştır. Daha sonra olay mahkemeye varmıştır. Sabahattin Ali 12,5 lira, Osman Yüksel Serdengeçti ise 12,5 lira ile 3 günlük hapis cezası almıştır.
2.5 Sabahattin Ali – H. Nihâl Atsız Davası II. Duruşma (3 Mayıs 1944)
Bu ikinci duruşmada Atsız’ın avukatları, Sabahattin Ali’nin bir kitabı olan “İçimizdeki Şeytan”dan (Atsız bu kitabı önceki senelerde “İçimizdeki Şeytan” adlı makalesinde incelemiştir. Sabahattin Ali’nin ilk duruşmada Atsız’ın bundan önceki hakaretlerinden bahsederken bu makaleden bahsediyordu.) Atsız’a edilen hakaretleri gösterirler. Sabahattin Ali bunların davayla ilgisi olmadığından red edilmesini ister. Yargıç ise Sabahattin Ali’yi haklı bularak o savunmayı reddeder.
Atsız ve avukatları savunmayı hazırlayabilmek için süre istemişlerdir. Bu yüzden davanın son duruşması 9 Mayıs 1944’e alınmıştır.
2.6 Sabahattin Ali - H. Nihâl Atsız Davası III. (Son) Duruşma (9 Mayıs 1944)
H. Şevket İnce’nin, Atsız’ı savunmayı bırakmasıyla Atsız’ı bu duruşma da diğer iki avukatı savunmuştur.
Atsız, yargıca her şeyi anlattıktan sonra beraatini değil bir an önce ailesine dönmek istediğini söylemiştir.
Karar olarak, Atsız’ın Sabahattin Ali’ye “vatan haini” demesi hakaret değil sövme sayılmış, 6 ay hapis ile 66 lira 60 kuruş ağır para cezası ve 100 lira da manevi tazminat cezası verilmiştir. Bu 6 aylık hapis cezası 4 aya düşürüldükten sonra da tecil edilir.
3. ANKARA NÜMAYİŞİ - 3 MAYIS 1944
Sonraki aylarda olan Irkçılık-Turancılık davasında her ne kadar bu nümayişi Atsız’ın bir gün önceden düzenlediğini iddia etselerde gençler buna dava günü karar vermişlerdir.
3 mayıs sabahı İstanbul’dan gelen Atsız’ı karşılamak üzere büyük bir kalabalık tren garında bekliyordu. Kalabalığı oluşturan Türkçü gençler dava bitene kadar Atsız’ı yalnız bırakmamış mahkeme Dava sonunda bu gençler, mahkeme önünden başlayarak millî marşlar, “Yaşasın İnönü, yaşasın Türk hâkimleri, yaşasın Türk milleti, kahrolsun komünistler!” gibi sloganlar eşliğinde Ulus Meydanı’na yürümeye başlarlar. Orada konuşmalar yapılır ve sonrasında başbakanlığa giderler. Orada da konuşmalar yapıldıktan sonra Anafartalar Caddesi’nden geçerek Samanpazarı’na yönelirler.
Yön değiştiren gençlerin polisle karşılaşması ufak çatışmalara yol açmış. Polisler yakaladığı kişileri tutuklamışlardır. Gün sonunda suçsuz olduklarından serbest bırakılmışlardır.
Falih Rıfkı Atay ise bu nümayişi birilerinin tahriki neticesi olup amacının mahkemeyi etkisi altına almak ve Sabahattin Ali’yi korkutmak olduğunu yazmıştır.
4. SONUÇ
Türkçülük, 3 Mayıs 1944’e kadar sadece fikren gelişmiş o gün geldiğinde düşmanlarına karşı dolmuş bulunan gençler harekete geçerek sokakları, caddeleri hatta meydanları doldurmuş, sığmamıştır. Anlatılanlara göre Ankara bu denli büyük bir nümayişi hayatında görmemiştir.
Günümüze baktığımızda bu nümayişin ne olduğunu bilmeyen “ülkücüler” bugünü Türkeş’in mezarı başında anarak Türkçüler Günü’nün anlamını ve ismini değiştirip gerçeği yanlış aktarmakta, bugünü bir bayram gibi kutlamaktalar.
Sabahattin Ali ile H. Nihâl Atsız arasında geçen hakaret davasının sonra ki aylarda yapılmış Irkçılık-Turancılık davasıyla ilgisi, Türkeş ile bağı yoktur. 3 Mayıs 1944, adı bilinmeyen binlerce Türkçü gencin Türkçülüğü fikirden harekete geçirdiği gündür.
Türkeş’in, Atsız ve diğer 20 kadar milliyetçi ile yargılanması 7 Eylül 1944 Irkçılık-Turancılık davasıyla olmuştur. O günlerde tabutluklara girmişler, işkenceye uğramışlardır. Bu davanın asıl amacında İnönü’nün başarısız siyasetinin doğurduğu II. Dünya Savaşı’nı kazanan Sovyet Rusya’sına yakınlaşma, ırkçılığı kabul etmediklerini gösterme vardır.
Atsız, bütün davalarından beraati sonrası 1946 yılında yayınlamaya başladığı Kür Şad Dergisi’nin 2. sayısında bugünü Türkçüler Günü olduğunu ilan etmiştir ve bunu değiştirmek kimsenin hakkı değildir. Özelliklede amacı siyasi olan ve Türk-İslam sentezi ile oluşan toplama bir düşüncenin bugüne, Türkçüler Günü’ne ait bir hakları yoktur.
Yazımı Atsız’ın Kür Şad Dergisi’nde ki “3 Mayıs 1944” adlı makalesinin son sözü ile bitiriyorum:
“Türkçüler toplu veya yalnız, her yerde 3 Mayıs’ı analım. Analım ve Kür Şad’ın hatırasını yüceltelim…”
-Dolunay Han
KAYNAKÇA:
- Atsız, H.N., (1975), “20 Mayıs 1040 ve 3 Mayıs 1944”, Ötüken, (5)
- Atsız, H.N., (1946), “3 Mayıs 1944”, Kür Şad, (2)
- Atsız, H.N., (1973), “3 Mayıs 1944”, Ötüken, (11)
- Sefercioğlu, N., (2009), 3 Mayıs 1944 ve Türkçülük Dâvâsı, Türk Ocakları Ankara Şubesi, Ankara
- İpek, G., (2016), "Basında Sabahattin Ali-Nihal Atsız Davası", Akademik Barış Dergisi, (55), 272-285
- Atsız, H.N., (1944), “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye Açık Mektup”, Orhun, (15)
- Atsız, H.N., (1944), “Başvekil Saraçoğlu Şükrü’ye İkinci Açık Mektup”, Orhun, (16)
- Atsız, H.N., (1965), “Bizim Günümüz”, Ötüken, (17)
- Atsız, H.N., (1947), “Türk Milletine Açık Mektup”, Kür Şad, (4)
- Yücel, G., Bölükbaşı, Y.Z., (2019), “Türk Milliyetçiliğinde Yol Ayrımı: 3 Mayıs 1944 Irkçılık – Turancılık Davası”, Milliyetçilik Araştırmaları Dergisi, 1, (2), 5-34
- Darendelioğlu, İ.E., (1976), Türk Milliyetçiliği Tarihinde Büyük Kavga, 2. Baskı, Oymak Yayınları, İstanbul
Yorumlar
Yorum Gönder